5 Ekim 2012 Cuma

Votka nasıl içilir


Bugüne kadar votkayı votka-vişne, votka-portakal, olmadı bloody mary olarak içmiş bir insan olarak, sonunda votkanın nasıl içildiğini öğrendim Kyiv'de. 

Özet geçiyorum: Votka ayrı bardakta, meyve suyu ayrı bardakta. Rakıyla su içer gibi, bi ondan, bi bundan. 

Tanımadığım insanların suratına kamerayı tutup çekme cesaretini göstermemin mümkün olmadığından artık eminim. O yüzden, votka içen Ukraynalı fotoğrafım yok. Votka masaya küçük bir karaf içinde geliyor. Yanına da sürahiyle tarhun şerbeti, vişne kompostosu suyu... Şerbetler, komposto suları her yerde. En sıradan, en ucuz restoranda bile en azından tarhun ve vişne var. Tarhun şerbeti gerçekten çok güzel. Fotoğrafını çekmiştim diye hatırlıyorum, ama fotoğraflarım arasında bulamıyorum. Kısmet...

İş çıkışı saatlerinde insanlar parklarda. Birasını, votkasını, meyve suyunu, çerezini, kurutulmuş balığını alan parklarda içiyor. Her bankta tek başına, kız kıza, erkek erkeğe, erkek kadın içen insanlar var. Sakin sakin içiyor adamlar. Ufağından çilingir sofrasını kurmuş. İstanbul'da bunu yapmanın imkansız olduğunu düşünüyorum. Öyle ulu orta sofrayı kuracaksın, kimse cık cıklamayacak, bakmayacak. Hele de tek başına bir kadın olarak çilingir sofrası kuracaksın da kimse yanaşmaya çalışmayacak... Zor şeyler bunlar. 

Ben içkisinin yanında kurutulmuş balık yiyenlere takılıyorum. Zaten marketler, pazarlar açık, paketli kurutulmuş balık dolu. Canım deli çekiyor. Lakin Francesco'yu bir türlü ikna edemiyorum parkta votka içip kurutulmuş balık yemeye. 

Nihayet Odessa'da bir akşam marketten votka, domates suyu, cips ve kurutulmuş balık alıyoruz akşam yemeğine çıkmadan önce odamızda demlenmek için. 


Kaldığımız yerlerdeki odalarımızın fotoğraflarını neden çekmediğimi düşünüyorum şimdi. Misal Odessa'daki bu oda ziyadesiyle fantastikti.  Bir yandan Çin temalı. Duvarda kocaman kırmızı bir Çin yelpazesi. Gülen Budist rahip heykeli. Yanında kocaman Çin vazosu. Ama bir yandan da 20-30 yıl öncesinden devasa mobilyalar. (Lviv'deki porno seti gibiydi, kahretmesin.) Altı kişilik yemek masasının üstüne döküyoruz ganimetleri. Mutfaktan bardakları kapıp getiriyorum. 


Heyecanla balık paketini açıyorum, ama aman yarabbi. O nasıl bir kokudur, kardeşim. Bir diş alıyorum balıktan. Yenilir yutulur gibi gelmiyor bana. Francesco da deniyor. Aaa güzelmiş, diye diye yiyor adam. Bunca zamandır karşı olan o değilmiş gibi. O sırada balkonda bir kedi beliriyor. Gerisini kedi kardeşle paylaşarak içiyoruz votkalarımızı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder